Bazen çok sıkılırım rutinden. Sanırım çoğunuz benimle aynı duyguyu paylaşırsınız. Her sabah aynı saatte kalkıp kahvaltı hazırlamak, işe gidip hep aynı işi yapmak, aynı insanlarla karşılaşmak, eve gelip aynı ritüelleri tekrarlamak, aynı saatte uyumak, bazen bıkkınlık ve ruhsal çöküntü yaratıyor insanda. Zaten ortam değiştirmek, tatile çıkmak da bu yüzden bir lüks değil, bir ihtiyaçtır.
Ama öyle şeyler oluyor ki hayatımızda, o bıktığımız rutini çok acı bir şeklide arar hale geliyoruz. Ülkemizde yaşanan depremin yarattığı acı tablo da bana bunu hatırlattı.
Onlar ertesi sabah aynı saatte uyanmak için girmişlerdi yataklarına. Çocuklarına kahvaltı yaptırıp okullarına gönderecekler, çalışanlar işbaşı yapacak, ev hanımları temizlik, yemek hazırlamak gibi işleriyle uğraşacaklardı. Kimisi hasta annesini ziyarete gidecek, kimisi alışverişe çıkacaktı. Bazılarıysa rutinin dışına çıkmışlardı; düğünleri vardı belki, belki kız istemeye gideceklerdi ya da tatile çıkacaklardı. Ne yazık ki olmadı. Korkunç bir gürültüyle yataklarından fırladılar. Kimisi çıkabildi dışarı. İncecik pijamalarıyla, yalınayak… Çocuklarını kapmışlardı kucaklarına. O anda tek önemli olan canlarını kurtarmaktı. Sonra yıkımın ne büyük olduğunu gördüler. Belki kendi evleri de yıkılmıştı. Yakınlarının oturduğu evlere koştular. Yolda gördükleri her şey içler acısı bir tablo oluşturuyordu. O bölgede yaşayıp da bir yakınını, en azından arkadaşını, tanıdığını kaybetmeyen yoktur sanırım. Dolayısıyla her eve bir ateş düştü. Kafalarına taktıkları her şey, istekleri, ümitleri, amaçları her şey, her şey anlamını yitirdi.
Kendi hesabıma ben bu depremde rutinin aslında ne kadar kıymetli olduğunu düşündüm. Bir daha da şikâyet edeceğimi hiç sanmıyorum. Acıyla öğrenmek bu olsa gerek.
Şöyle bir düşünün gece yarısı yanınıza hiçbir şey alamadan sokağa fırlamak zorunda kalsanız, yanınızda paranız yok. Banka kartlarınız yok ki para çekebilesiniz. Kimliğiniz de yok ki bankaya kendinizi nasıl ispat şubeden çekebilesiniz. Parayı bırakın soğuktan korunmak için bir battaniyeniz, üzerinizde bir montunuz yok. Su yok. Yiyecek yok. Bırakın bunları, kaybedilen ya da göçük altında olan yakınlarınızın acısı insanın içini ne kadar yakar, sadece yaşayan bilir. Ya enkazlardan yükselen çığlıklar, acılı ailelerini feryatları
Kullanmak istemediğimiz giysiler, artık değiştirelim dediğimiz eşyalar ne kadar kıymetli olur değil mi başımıza böyle bir felaket gelse.
Bütün bunları sizi üzmek için değil, bir farkındalık yaratmak ve felaketzedelerimizle empati kurdurarak onları daha iyi anlamanızı sağlamak için yazıyorum. Eminim sizler de sıcak yataklarınızda yatarken zaten düşünüyorsunuzdur bunları ve onlar için dua ediyorsunuzdur.
Hepimiz elimizden gelen yardımı yapıyoruz. Daha da fazlası için bütün kaynaklarımızı seferber edeceğiz.
Sosyal medyada gördüğüm bazı haberler beni hem duygulandırıyor, hem de milletimle gurur duyuyorum. Felaket bölgesine gidiş geliş ücretsiz ulaşım sağlayacağını duyuranlar, barınma imkânı verenler, yardım toplayıp kendi imkânlarıyla ulaştıranlar ya da bizzat götürenler, kurtarma çalışmalarına koşanlar.. Hepsiyle gurur duyuyorum.
Bizim milletimiz yardımseverdir. Güçlüklerde, felaketlerde, her türlü saldırı ve tehditte kenetlenir, tek yürek, tek vücut olur. Bunu defalarca gösterdik, şimdi bir kez daha kanıtlayacağımızdan eminim.
Milletime tekrar geçmiş olsun. Böylesi bir acının bir kere daha yaşanmaması dileği ile.
GÜNDEM
29 Aralık 2024GÜNDEM
29 Aralık 2024ÇEVRE
29 Aralık 2024EKONOMİ
29 Aralık 2024GÜNDEM
29 Aralık 2024GENEL
29 Aralık 2024GÜNDEM
29 Aralık 2024GENEL
29 Aralık 2024YAZARLAR
29 Aralık 2024ÇEVRE
29 Aralık 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.