28 Mart 2023 Salı
Hayat, sürekli yenilenen yüzüyle değişken bir yapıya sahiptir. Zaman denilen sonsuz boşlukta yaşayan her varlık, bu değişimden nasibini alarak her an kendini yeni gelişmelerin içinde bulur. Durum böyle olunca, her devrin şartları ve insanoğluna sunduğu ortam elbette farklı olacaktır.
Konuya bu açıdan bakmayan bir önceki nesil insanları, bir sonraki kuşağın temsilcilerine hep kendi dönemlerinin yokluk ve zorluklarından bahseder. Önceki kuşak insanları tarafından çoğu güzellikleri yaşadığı ve söz yerindeyse nimet denizi içinde yüzdüğü düşünülen bugünkü nesil insanları da bir zaman sonra benzer eseflenme ve suçlamaları kendilerinden sonraki kuşağın temsilcilerine yönelteceklerdir. “Bizler doğru dürüst yaşayamadık, çoğu şeylerden mahrum kaldık, yokluklar içinde boğuşarak var olmaya çalışıp bu günlere geldik. Sizler ise, her türlü imkâna sahip olduğunuz halde bunun kıymetini bilmiyorsunuz. Uygarlığa katkıda bulunacağınız yerde, hep tüketmekten yanasınız.” diye özetleyebileceğimiz bu ve benzeri sitemkâr sözler, kısır döngü misali hep bir önceki kuşak insanlarınca bir sonraki nesil insanlarına söylenir durur.
Bu günün insanı olarak önceki kuşağı anlamaya çalıştığımızda, şükretme ve kanaatkâr olma yönüyle bizden önceki insanların hayatın çeşitli boyutlarında bize göre daha duyarlı olduklarını söyleyebiliriz. Sözün burasında dedem rahmetliyle ilgili bazı gözlemlerimi aktarmakta fayda görüyorum. Benim tanıdığım günlerde seksen yaşlarına ulaşmış olmasına rağmen kibir ve gösterişten uzak, kendi halinde yaşayan ağırbaşlı bir adamdı dedem. Çağrılmadığı yere gitmez, buyur edilmeden içeri girmez, sohbet esnasında söz düşmeden lafa karışmazdı. Ağzından şükür eksik olmayan tevekkül sahibi biriydi. Önceki neslin karakteristik özelliklerini üzerinde taşıyan dedem, etrafında gelişen olayları dikkatle takip eder, yeri geldiğinde harcı nispetinde müdahale ederdi. Sabırla koruğu meyve edercesine zamana ve şartlarına direnebilen insanlardandı.
Günümüz insanına baktığımızda, istisnalar dışında çoğu insanın arzu ettiklerine ulaşma yönüyle daha sabırsız, bir işi nihayetlendirme bakımından daha dirençsiz ve çoğu şeye sahip olmayı istemek açısından daha tamahkâr olduğunu görmekteyiz. Oysa emek sarf edilmeyen, ter akıtılmayan kazançlar; yürek çarpıntısı oluşturmayan istekler, sahibine yeterli bir tatmin sağlamaz. Mutluluğun zemini diyebileceğimiz doyum noktasına ulaşabilmek için yürekten arzu ettiklerimizin peşinde olmak ve onu sahiplenebilmenin mücadelesini vermek gerekir.
Beyninin ışığıyla yüreğinin ateşini birleştirebilen insan, hedeflerinde daha tutarlı; kararlarında daha isabetli olacaktır. Belirlenen hedeflere ulaştığında bunun keyfini sürecek, ulaşamadığındaysa daha temkinli olarak yeni ufuklara yelken açacaktır. İnsanoğlunu yükselten ve yaşadığı hayatı anlamlandıran hırslarıdır. Hırs, kontrol edilebildiği ölçüde faydalı dahası itici dinamo olması yönüyle gereklidir. Bazıları hırsı deniz yüzeyindeki rüzgâra, insanoğlunun hayatını da yelkenli bir gemiye benzetir. Yelkenli geminin hareket etmesini sağlayan rüzgâr misali, insanın hayatını sürdürebilmesi de hırsla mümkündür. Fırtınaya dönüşen rüzgâr gemiyi alabora ederken, kontrolsüz hırs da insan hayatını felakete sürükler. ”Az tamah, çok zarar getirir. “ sözü, bu gerçeği belirlemektedir.
İnsan, sabırla beklediğini inatla aramalıdır. Önemli olan birilerinin bize sundukları değil kendimizin var ettikleridir. Sınırsızlığın boşluğunda yuvarlanmaktansa, sınırlı olanın alanını genişletmek ve bunda pay sahibi olmak insana doyumsuz bir tat verir. Her birimizin insanca yaşayabilmenin ortamına küçümsenmeyecek katkılar sağlayabileceğimizin bilincinde olması ve bu gerçeğe göre hareket etmesi dileğiyle…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.