10 Nisan 2023 Pazartesi
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Oruçlu için iki ferahlık anı vardır. Biri iftar zamanıdır. Biri de Kıyamet günü Rabbinin huzuruna çıkıp oruç sayesinde mükâfata nail olduğu anıdır.” Oruçlu Müslüman’ın iftar sofrasının başındaki huzurunu ve o anda duyduğu ilahi neşeyi kelimelerle ifade edebilmek mümkün değildir. Orucunu tamam edip iftar saatinde sofrasının başında oturup Allah’ın: “Buyur kulum, benim için oruç tuttun, şimdi sana izin veriyorum, iftarını yap, orucunu aç.” emrini bekleyen bir Müslüman’ın duyduğu zevk ve neşeyi, sevinci anlatmak oldukça zordur. O an ancak oruç ibadetini yerine getiren Müslüman tarafından hissedilir ve yaşanır. O an, müminin Allah’a en yakın olduğu ve duasının makbul olacağı andır. Çünkü o anda Allah kulu ile kendisi arasındaki bütün perdeleri kaldıracak, Hz Musa (AS)’a bile vermediği nimetini oruçlu kuluna verecektir. Kul, iftar sofrasının başında, Allah’a yalvarıp, dua ve tazarruda bulunduğu zaman kabul edilecektir. Bir de kıyamet günü, burada tuttuğu oruç sayesinde Allah’ın huzuruna çıktığı andaki sevinci olacaktır. Mümin orucuyla Rabbinin huzuruna çıkacak ve Allah’a kavuşacaktır. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Oruç tut. Çünkü oruç misli olmayan bir ibadettir.” Bu özelliğinden dolayı oruca sarılmamız ve değerini takdir etmemiz menfaatimiz gereğidir. Ramazan her mümin için bir ganimet ve kazanç fırsatı olmalıdır. Ramazan günlerimizin ömür bahçesinden toplama bir kulluk demeti olacağını ve Allah’a yükseleceğini bilmeliyiz. Bu mübarek mevsimin baharına erdiniz, takva neşeleriyle bu gufran ve şükran mevsiminin tadını çıkarın. Organlarınızı kötülüklerden koruyun. Öfkeden şiddetle kaçının. Unutmayın ki, Ramazanın bir adı da sabır ayıdır. İyiliklere ve ibadetlere, hayırlara ve sadakalara hız verin. Oruçlarınızı Allah’ın rızasını ümit ederek tutun. İftar zamanı, ince bir vuslat demi ve ilahi mükâfat dakikalarıdır. Oruçlarınızı açarken bütün maneviyatınızı toplayın. Hayatınızda iman nuru nimetleriniz, Kur’an delil ve hüccetiniz, Oruç rahmet ve mağfiretiniz, Sahurlar feyiz ve bereketiniz, iftarlar da Allah’a kavuşma anınız olsun Şunu iyi bilmeliyiz ki oruç, kulların duyu organlarıyla değil, ancak Allah’ın sınırsız ilmiyle bilinebilen bir ibadet şeklidir. Ayrıca oruç tutan kimse Allah’a ibadet ettiğini bilir. O yüzden oruç, Allah ile kul arasında gizli kalan hususi bir ibadet şeklidir. İşte bu sebepledir ki Allah (CC): “Oruç benim için yapıla bir ibadettir. Onun mükâfatını da ben tayin edeceğim.” buyurarak orucu kendi zatına mal etmiştir. Bunun içindir ki Oruç kulu Allah’a yaklaştırır. İslam büyüklerinden biri diyor ki: “Allah’ın orucu kendine mal etmesinin sebebi şudur: Oruç, Allah’tan başka ortak kabul etmeyen bir ibadet şeklidir. Çünkü insanlık tarihi boyunca birçok kâfir güneşe ateşe ve putlara tapmıştır. Onlar için sadaka bile vermişlerdir. Fakat onlar için oruç tutmaya kalkışmamışlardır. Oruç sadece Allah için tutulmuştur. Allah’tan başkası için yapılmayan bir ibadet olunca, sırf Allah’ı hedef tutan hususi bir ibadet şekli oluyor ki, o yüzden Allah oruç için: “Oruç benim içindir, onun mükâfatını da ben tayin ve takdir edeceğim.” buyurmuştur. Allah bu sözleriyle: “Ben oruç tutan kuluma kefil olacağım. Fakat bu, kulun bunu hak etmesinden değil, benim ululuğumdandır.” demek istemektedir.” Ebu Hasen diyor ki: “Orucun mükâfatını ben tayin ve takdir edeceğim.” Cümlesinin manası; her ibadetin karşılığı cennettir. Orucun karşılığı ise kulumun cemalimi görmesi ve hiçbir aracı olmadan benimle konuşmasıdır.” Diğer ibadetlerde olduğu gibi oruçta gösteriş yoktur. Çünkü riya insanoğluna karşı yapılan bir harekettir. Oruç ise kalple ilgili bir ibadettir. Üstelik bütün ibadetler belirli bir takım hareketlerle yapılırken, oruç insanlardan gizli olarak sadece niyetle yapılır. Allah katında en sevgili ve makbul olan bir ibadettir. Yemek-içmekten uzak kalmak ve diğer şehevi istekleri yerine getirmekten sakınmak gibi hususiyetler, Rabbimizin sıfatlarındandır. Oruç tutan bir Müslüman ise oruç ibadetiyle Allah’a yaklaşırken O’nun seçkin sıfatıyla bezenmiş olur. Nitekim Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur: “Allah’ın ve Rasülullah’ın ahlakını kendinize ahlak edininiz.” Bütün ibadetlerin sevaplarından başkalarına yapılan zulüm ve haksızlıklar karşılığında sevaplar verilir. Fakat oruçta böyle değildir. Oruç tutan kimsenin sevabı sadece kendine aittir. Başkasına verilmez. O halde hem oruç tutalım, nefsimizi terbiye edelim, ahlakımızı güzelleştirelim. Hem de çocuklarımıza oruç tutturalım, onları küçük yaştan itibaren oruca ve ibadete alıştıralım. Onları da güzel ahlak sahibi Müslüman evladı olarak yetiştirelim. Allah CC selamı bereketi Rahmeti üzerinize olsun.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Fıtır sadakası nedir?
Fıtr sözlükte “Orucu açmak”, fitre de “Yaratılış” anlamına gelir. Buna “Fıtır sadakası” denir ki, fıtrat sadakası, yani sevap için verilen yaratılış atıyyesi demektir. Şöyle tanımlanır: Halk arasında fitre diye bilinen fıtır sadakası (sadaka-i fıtır); insan olarak yaratılmanın ve Ramazan orucunu tutup bayrama ulaşmanın bir şükrü olarak; dinen zengin olup Ramazan ayının sonuna yetişen müslümanın, belirli kimselere vermesi vacip olan bir sadakadır.[1] Vacip oluşu, sünnetle sabittir .[2] “Fitre sadakasının vacib olması, zekatın farz kılınmasından öncedir. Orucun farz kılındığı yıla rastlar. Bu bir yardımlaşmadır, orucun kabulüne ve can çekişme ile kabir azabından kurtuluşa bir yoldur. Yoksulların ihtiyaçlarını gidermeye, bayram gününün sevincine katılmalarına bir yardımdır. Bu yönü ile fitre sadakası, insanlık için bir hayır ve bir görevdir. ” [3]
Ne zaman verilir?
“Fitre sadakası, Ramazan Bayramının birinci günü fecrin doğuşundan itibaren vacib olursa da, bundan önce ve bundan daha sonra da verilebilir. Önceden verilmesiyle fakirler bayramlık ihtiyaçlarını gidermiş olurlar. (Üç İmama göre, fitre sadakası Ramazanın son akşamında güneşin batmasından itibaren vacib olur. Bayramdan sonraya bırakılması ile bu sadaka düşmez, kaza edilmesi gerekir.) “[4]
Kimler fıtır sadakası vermekle yükümlüdür?
Fitre sadakası, nisab mikdarı bir mala sahib olan her hür müslüman için vacibdir, ister çocuk olsun, ister mecnun olsun…Bunların velileri, bunların mallarından bu sadakayı vermezlerse, kendileri baliğ olduktan veya iyileştikten sonra bu sadakayı ödemekle yükümlü bulunurlar. Bu mesele, İmamı Azam ile İmam Ebû Yusuf’a göredir, İmam Muhammed ile İmam Züfer’e göre, bunlara fitre sadakası vacib olmaz. Bu gibilerin babaları veya vasileri bu sadakayı onların mallarından verirlerse, onu ödemek zorunda olurlar. Bu sadakayı onlar adına vermek, babalar üzerine vacib olur. Fitrelerini babalar kendi mallarından verirler. Bu nisabdan maksat, iki yüz dirhem gümüş veya yirmi miskal[5] altın veya bunların kıymetine denk bir maldır. Bu mal, temel ihtiyaçlardan (borçtan, oturulan evden, ev eşyasından, bineceği at ve kuşanacağı silahtan, ailesinin bir aylık veya bir yıllık geçiminden) fazla bulunmalıdır. Bu fazla malların para veya ticaret malı olması şart değildir. Bu fazla olan mal üzerinden bir yıl geçmesi de aranmaz. İşte bu miktar bir mala sahib olan her müslüman için zekat almak veya vacib olan sadakaları kabul etmek haramdır. Üzerlerine kurban kesmek de vacibdir. (Üç îmama’a göre, Bayram günü ile bayram gecesine mahsus olmak üzere, kendisi ile aile halkının yiyeceklerinden ve temel ihtiyaçlarından fazla fitre mikdarı bir mala sahib olan bir müslüman için fitre sadakası vacib olur.)[6]
Fıtır sadakası kimlere verilebilir, kimlere verilemez?
Fitre, verileceği yerler bakımından her durumda zekâtın benzeridir. Ayet-i kerimede şöyle açıklanmıştır. “Sadakalar (zekatlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe Suresi 60)
Fıtır sadakası
Ayette de belirtildiği üzere yoksul müslümanlara verilir. kişinin bakmakla yükümlü olmadığı kişilere Fıtır sadakası verilmez. Fıtır sadakası ve oruç fidyesini vermek durumunda olan kimsenin bunlardan doğrudan ya da dolaylı olarak yararlanmaması esastır. Zekât için de aynı kural geçerlidir. Bu sebeple bir kimse zekâtını, fıtır sadakasını ve fidyesini kendi usûl ve fürûuna veremez. (Usûl, bir kimsenin anası, babası, dede ve nineleri; fürûu ise; çocukları, torunları ve onların çocuklarıdır.) Ayrıca eşler de birbirlerine zekât, fitre ve fidye veremez.
Hanefilere göre aşağıda sayılanlara fitre verilmez:
a) Ana, baba, büyük ana ve büyük babalara,
b) Oğul, oğlun çocukları, kız, kızın çocukları ve bunlardan doğan çocuklara,
c) Eşine,
d) Zengine yani aslî ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişiye,
e) Babası zengin olan ergen olmamış çocuğa[7]
Şâfiîlere ve Ebu Yusuf’a göre fitre, Müslüman olmayana da verilemez.[8] Bunların dışındaki kardeş, teyze, dayı, amca, hala ve onların çocukları, gelin, damat, kayınpeder ve kayınvalide gibi akrabalar zengin değillerse kendilerine zekât, fitre ve fidye verilebilir.[9] “Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel! Fakat onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmına da keffaret olur. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Bakara Suresi 271)
Fıtır sadakası (fitre ) ile ilgili hadisler
Abdullah İbn Ömer’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Hz. Peygamber fitrenin, insanlar Bayram Namazı’na çıkmadan önce verilmesini emretmiştir” (Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, IV, 183.) Abdullah İbn Ömer’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Hz. Peygamber fıtır sadakasını 1 sâ’ (ölçek) hurma ve 1 sâ’ arpa olmak üzere köle, erkek, kadın, küçük ve büyüklere farz kılmış ve insanlar (bayram) namazına çıkmadan önce verilmesini emretmiştir.” (Buhârî, Zekât, 76; Müslim, Zekât, 12 .)
Ebû Said el-Hudrî (r.a)’den rivayet edilen bir hadiste fitre verilebilecek maddeler ve miktarları şöyle belirlenir: “Biz Peygamber devrinde fitreyi, yiyecek maddelerinden 1 sâ’ olarak verirdik. O zaman bizim yiyeceğimiz arpa, kuru üzüm, hurma ve keş (yağı alınmış peynir) idi.” (Buhârî, Zekât, 74; A. İbn Hanbel, III, 73, 98.)
İbn Abbas (r. anhümâ)’nın naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: “Rasûlullah (s.a.s) oruçluları gereksiz ve çirkin sözlerden arındırmak ve yoksullara yiyecek sağlamak için fitreyi farz kılmıştır. Fitreyi kim namazdan önce öderse, bu makbul bir zekât, kim de namazdan sonra öderse, herhangi bir sadaka olur.”
(Buhârî, Zekât, 70, 71, 77; Müslim, Zekât, 12 , 13, 16)
Abdullah b. Sa’lebe (r.a) şöyle nakletmiştir: “Rasûlullah (s.a.s) Ramazan Bayramı’ndan bir veya iki gün önce bir konuşma yaparak şöyle buyurdu: “Buğdaydan, arpadan veya hurmadan 1 sâ’ını hür veya köle, küçük veya büyükler için sadaka olarak veriniz.” (A. İbn Hanbel, V, 432.)
İbn Abbas’ın rivayet ettiği hadis şöyledir: “Fitre sadakası buğdaydan iki müd’dür.” (Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, IV, 183.) Allah CC selamı bereketi Rahmeti üzerinize olsun.
DİPNOTLAR:
[1] (Nevevî, el-Mecmû’, VI, 103-105).
[2] (Buhârî, Zekât, 70-78; Müslim, Zekât, 12-16; Ebû Dâvûd, Zekât, 18; İbn Mâce, Zekât, 21).
[3] Büyük İslam İlmihali,Ömer Nasuh Bilmen,110
[4] Büyük İslam İlmihali,Ömer Nasuh Bilmen,111
[5] Miskal:Sözlükte “ağır olmak” mânasındaki sikal kökünden türeyen miskāl kelimesi “ağırlık” demektir. Terim olarak altın, gümüş, ilâç ve gülyağı gibi değerli şeylerin tartılmasında kullanılan bir ağırlık ölçüsü birimini ifade eder.
[6] Büyük İslam İlmihali,Ömer Nasuh Bilmen,112
[7](Merğinânî, el-Hidâye, II, 223-228).
[8] (Mâverdî, el-Hâvî, III, 387; X, 519; Merğinânî, el-Hidâye, II, 223).
[9] (Zeylaî, Tebyîn, I, 301).
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla Ramazanın orucu İslâmın beş şartından birisidir ve İslâm şeâirinin büyüklerindendir. Bakara Sûresinin 187. âyetinde belirtildiği gibi; tan yerinde beyaz iplikle siyah iplik ayırt edilinceye kadar yiyip içilen, sonra da geceye kadar tamamlanan bir ibadettir. Oruç kelimesi, aslen Farsça “rûze”den türemedir. Türkçe’de yansımalı kelimelerin dışında “r” ile başlayan kelime bulunmaz. Bulunan kelimelerin tamamı yabancı kelimedir. Türkçede, özellikle halkın konuşma dilinde, yabancı dillerden geçen kelimelerin başına ses uyumuna uygun bir ses eklenmektedir. Ramazan’a “Iramazan”, Rabbim’e “İrabbim” denmesi gibi. Ruze kelimesi de önce “orûze” daha sonra da oruç şeklini almıştır. Oruç kelimesinin Arapçası da “savm” demektir. Geri durma, kendini tutma, kendini alıkoyma, perhiz yapma, oruç tutma; aynı kökten türeyen “sıyam” kelimesi “oruç”; “saim” kelimesi de “oruçlu” anlamına gelmektedir. “Savm-ı Davud” kelimesi de; Davud Aleyhisselâma nispetle “bir gün oruçlu olup bir gün oruçsuz olma” demektir. Orta Asya’dan batıya akın eden Türkler, İslâmiyeti kabul ettikten sonra, karşılaştıkları Fars kültüründen çok derin bir şekilde etkilenmişlerdir. Çok sayıda Farsça kelime Türk diline girdiği gibi, din, sanat, bilim ve devlet yönetimi konusunda da İranlılardan çok şeyler almışlardır. Büyük Selçuklu Devleti’nin en parlak dönemlerinde resmî dilin Farsça olduğu bilinmektedir. Farsça’dan dil, edebiyat, sanat ve bilime kadar birçok alanda 600 yıllık Osmanlıyı bile aşarak günümüze kadar ulaşan derin bir etkilenme söz konusudur. Dinî alanda da; “savm”, “salat” gibi kelimelerin yerine, Farsçası olan “namaz”, “oruç” kelimelerinin Türk kültürü ve dilince benimsenmesi dînî alanda da bu etkinin derin izlerini göstermektedir.
B- İSLÂM DIŞINDAKİ DİNLERDE ORUÇ
Semavî dinlerde orucun önemli bir yeri olduğu gibi, semavî olmayan dinlerde de orucun mevcut olduğu bilinmektedir. Şimdi tespit edebildiğimiz kadarına göz atmaya çalışacağız.
HAK DİNLERDE ORUÇ
Hıristiyanlık’ta oruç Kur’ân’ın bildirdiğine göre oruç, Hıristiyanlara da farz kılınmıştır. Hıristiyanlıkta oruç ve perhiz aynı anlamdadır. Orucun amacı, işlenmiş günahların cezasını bu dünyada çekmeye başlamaktır. İncil, oruca büyük önem verir ve övgüyle bahseder. Hıristiyanlıkta iki çeşit oruç bulunur: Şükran orucu ve kilise orucu. Bu iki çeşit orucu Katolik’ler tutar, Protestanlar tutmaz. Hıristiyanlık, Çarşamba, Cuma ve Cumartesi günleri ile bazı yortuların arife günlerinde oruç tutmayı teşvik eder. Hıristiyanlıkta Hz. İsa’nın öldükten sonra dirildiğine ve göğe çıkarıldığına inanılan Paskalya’da oruç tutulması önemlidir. Paskalya öncesinde iki gün oruç tutmak dindar Hıristiyanlar arasında yaygındır. 2. Musevîlik’te oruç Tevrat’ta bazı günlerde oruç tutulması emredilmektedir. Yahudîlikte oruç nefsi terbiye etme ve bazen de acı çekme aracı sayılırken, bazen de Allah’a yaklaşma aracı olarak kabul edilmektedir. Tevrat’a göre, Hz. Musa Tur Dağı’nda 40 gün 40 gece kalmış ve bu süreyi oruç tutarak geçirmiştir. Bazı Müslümanlar da oruçla ilgili âyetler tamamlanmadan önce aynı Yahudîler gibi hareket ederlerdi. Babil döneminde matem ve üzüntü sembolü olarak oruç tutulurdu. Yahudîler, Allah’ın kendilerine felâketler verdiğine inandıkları dönemlerde sürekli oruç tutardı. Yahudîlikte tutulması gerekli görülen tek oruç Yom Kippur adı verilen kefaret orucudur. Yom Kippur İbranicede “tövbe günü” anlamındadır. Yahudîlerin en büyük ibadet günlerinden olan Kippur, 19 Nisan’da başlamakta ve bir hafta sürmektedir. Pesah Bayramı orucu ise, genellikle Hamursuz Bayramından sonra gelen Pazartesi ve Perşembe günleri tutulur. Yahudîler Babil dönüşünden sonra, Kudüs’ün tahrip edilmesi ve diğer felâketler nedeniyle dört ayrı oruç daha ortaya çıkarmışlardır.
BATIL DİNLERDE ORUÇ
Budizm, oruca en fazla önem veren dinlerdendir. Budizm’in kurucusu Buda’ya göre, ne dünyaya bağlanmak, ne de dünyadan vazgeçmek gerekir. Bu amaca ulaşmak için koyduğu kuralların birincisi ise, her iki ayda bir oruç tutmak ve bu süre içinde olan tek şey arzulardır. Kurtuluş, ancak arzuları terk etmekle sağlanır ve arzulardan kurtulmanın birinci yolu da oruç tutmaktır. 4- Hinduizm’de oruç Hinduizm’de nefsi terbiye için yılın belirli aylarında ve günlerinde oruç tutulur. İbadet amacıyla duâların okunduğu günlerde oruç tutulması gerekir. Hinduizm’de oruç, genellikle bazı besinleri belirli bir süre yememe ve perhiz şeklinde tutulmaktadır. 5- Taoizm’de oruç Taoizm’de oruç, sağlığı koruma ve böylece yaşlanmayı geciktirme özelliğiyle ön plana çıkmaktadır. Çinliler ayrıca, büyük bayram günleri ile kötülüklerin arttığı dönemlerde de, kendilerini korumak için oruç tutarlar. DEVAM EDECEK
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
ORUCU KİMLER TUTAR?
Bir kimseye orucun farz olması için kendisinde şu üç şartın bulunması gerekir: 1-) Müslüman olmak. 2-) Akıllı olmak. 3-) Erginlik çağına gelmiş bulunmak. Bu şartları taşımayanlara oruç tutmak farz değildir. Ancak erginlik çağına gelmeyen çocukları, bünyelerine zarar vermeyecek şekilde oruç tutmaya alıştırmak uygun olur.
ORUCUN EDASININ ŞARTLARI
Orucun farz olması için gerekli olan şartlardan başka oruç ibadetinin yerine getirilebilmesi için de bazı şartların bulunması lâzımdır. Bunlar: 1-) Sağlıklı olmak. 2-) Mukim olmak (yani misafir olmamak). Oruç tutamayacak kadar hasta olanlarla, dinî ölçülere göre yolcu olanlar oruçlarını erteleyebilirler. Hastalar iyileşince, yolcular da ikamet ettikleri yere dönünce tutamadıkları günler sayısınca oruçlarını tutarlar.
ORUCUN SIHHATİNİN ŞARTLARI
Oruç tutma şartlarını taşıyan bir kimsenin tutacağı orucun sahih, yani geçerli olabilmesinin şartları da şunlardır: 1-) Oruç tutmaya niyet etmek. 2-) İmsakten iftara kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak. 3-) Kadınların ay hali ve lohusa halinde bulunmaması. Ay hali ve lohusa olan kadınlar, bu hallerinin devam ettiği günlerde oruç tutamaz, namaz kılamazlar. Bu haller sona erince tutamadıkları günlerin oruçlarını kaza ederler. Fakat kılamadıkları namazları kaza etmezler.
ORUCA NE ZAMAN VE NASIL NİYET EDİLİR?
Orucun önemli bir şartı da niyettir. Niyetsiz oruç sahih değildir. Bu sebeple; niyetin ne zaman ve nasıl yapılacağının bilinmesi gerekir. Niyet zamanı itibariyle oruçlar ikiye ayrılır: 1-) Akşamdan itibaren gündüz kuşluk vaktine kadar niyet edilebilen oruçlar; Bunlar, Ramazan ayında tutulan, belirli günlerde tutulması adanan oruçlar ile nafile olarak tutulan oruçlardır. Bu oruçlara geceleyin imsak vaktinden önce niyet edilebileceği gibi gündüz kuşluk vaktine kadar da niyet edilebilir, gece niyet etmek daha faziletlidir. Gündüz oruca niyetin caiz olması, imsaktan sonra bir şey yemeyip içmemeye ve orucu bozan bir iş yapmamaya bağlıdır. Eğer oruca aykırı bir şey yapılmış ise gündüz niyet caiz olmaz. 2-) İmsak vaktinden önce geceleyin niyet edilmesi gereken oruçlar: Bunlar da; Ramazanda tutulamayıp başka zamanda kaza edilen Ramazan orucu ile her çeşit keffaret oruçları, başlanıp ta bozulan nafile oruçların kazası ve mutlak olarak adanan (zamanı belirlenmeyen) oruçlardır.
Bu oruçlar için belirlenen bir vakit olmadığından bunlar için imsaktan önce geceleyin niyet etmek lâzımdır. Bu oruçlara tan yeri ağardıktan yani imsak vakti geçtikten sonra niyet edilmez. Ramazan orucuna akşamdan itibaren kuşluk vaktine kadar niyet edilebilir. Şöyle ki; Normal olarak oruca sahur yemeğini yedikten sonra niyet edilir. Ancak sahurda uyanamayıp yeme içme zamanının bittiği imsak vaktinden sonra kalkan bir kimse, güneş doğmuş olsa bile, kuşluk vaktine kadar o günün orucuna niyet edebilir. Yeter ki, imsak vaktinden sonra orucu bozacak bir şey yapmasın. Sahura kalkmak istemeyen bir kimse akşamdan sonra yarının orucuna niyet edebilir, geceleyin kalkıp tekrar niyet etmesi gerekmez. Niyet esasen kalb ile olur. Yani geceleyin, yarın oruç tutacağını kalbinden geçiren kimse niyet etmiş demektir. Oruç tutmak düşüncesi ile sahur yemeğine kalkan kimsenin bu düşüncesi de niyettir. Oruca kalb ile niyet etmek yeterlidir. Ancak kalb ile yapılan bu niyeti dil ile söylemek daha iyidir. Bu sebeple, oruç tutacak olan kimse, hem içinden niyet etmeli, hem de dili ile: “Niyet ettim Ramazan-ı şerifin yarınki orucuna” diye söylemelidir. Her günün orucuna ayrı niyet etmek lâzımdır.
ORUÇLUYA MÜSTEHAP OLAN ŞEYLER
1-) Sahura kalkmak. 2-) Sahur yemeğini biraz geç yemek. Yemeği şüpheli bir vakte kadar geciktirmek ise mekruhtur. 3-) Güneş battığı iyice anlaşıldıktan sonra iftarda acele etmek.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla Ramazan ayı, ay takvimine (aya göre hesaplanan) göre, dokuzuncu ayın adıdır. Ramazan ayının dinimizde büyük bir önemi ve diğer aylar arasında seçkin bir yeri vardır. Çünkü Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Azimüşşan bu ayda indirilmeye başlanmıştır. Kur’an-ı Azimüşşan’ da bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilen “Kadir Gecesi” yine bu ay içinde kutlanır. Ayrıca İslam’ın temel ibadetlerinden olan Oruç da bu ayda tutulur. Bu nedenle Ramazan ayı, Müslümanlar için en kutsal aydır ve ona on bir ayın sultanı denilmiştir. Ramazan Kur’an ayıdır. Ramazan ayını değerli kılan nedenlerden birisi, kutsal kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’ in bu ayda indirilmiş olmasıdır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “Ramazan ayı insanları kurtuluş yoluna götüren, doğruyu yanlıştan ayıran Kur’an’ın indiği aydır.” (Bakara suresi, ayet 185) buyurmuştur.
Kur’an-ı Kerim, Allah (c.c) tarafından insanlara öğüt vermek ve yol göstermek için gönderilmiştir. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim insan için hayati değer taşır. Kur’an-ı Kerimi okumak bir ibadettir. Peygamber Efendimiz (a.s.) Allah (c.c)’ın bildirdiği görev ve sorumluluklarımızı sıkça hatırlamamız için Kur’an-ı Kerimi çok okumayı teşvik etmiştir. Müslümanlar, Ramazan ayında Kur’an-ı Kerim okumaya her zamankinden daha çok özen gösterirler. Bunun için evlerde veya Camilerde bir araya gelerek, her gün Kur’an-ı Kerimden yirmi sayfa (bir cüz) okurlar. Ramazan ayının sonuna gelindiğinde ise Kur’an Kerimi baştan sona bir kez okumuş olurlar. Buna hatim denir. Daha sonra hatim duası yapılır. Müslümanlar yüzyıllar boyu bu geleneği devam ettirmişlerdir. Bu konuda Hazreti Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle “Şeytanlar ramazan ayında bağlanır!” buyuruyor: “Ramazan ayının ilk gecesi girince şeytanlar ve cinlerin azgınları zincire vurularak bağlanır. Cehennemin kapıları kapatılır, hiçbir kapısı açılmaz. Cennet kapıları ise sonuna kadar açılır, hiçbirisi kapalı tutulmaz.” Ramazanda kendisini cennete götürecek iyi işler yapan mümine cennetin kapıları açılmış, cehenneme götürecek kötülüklerden sakındığı için de cehennem kapıları ona kapanmış demektir. Oruç sayesinde nefsine hâkim olup şeytana uymadığı için de şeytanı etkisiz hale getirmiş olur. Kur’an, ramazan ayında inmeye başlamıştır. Kur’an-ı Kerim, Ramazan ayının Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanmıştır. Kadir gecesi Ramazan ayının 27. gecesi olarak bilinir. Yüce Allah Kadir Gecesi’nin “Bin aydan daha hayırlı” olduğunu haber vermiştir. Peygamber Efendimiz (a.s) de bir hadis-i şerifinde “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak Kadir Gecesi’ni değerlendirirse geçmiş günahları bağışlanır” (Buhari) buyurarak, bu gecenin önemini belirtmiştir. Ramazan, oruç ve sabır ayıdır. Ramazan ayını önemli kılan etkenlerden biride, dinimizin temel ibadetlerinden olan orucun bu ay içinde tutulmasıdır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “… Kim Ramazan ayına ulaşırsa oruç tutsun” (Bakara suresi, 185. ayet) buyurarak, ramazan ayında oruç tutulmasını emretmektedir. Bu nedenle Müslümanlar ramazan ayı boyunca oruç tutarlar. Ramazan ayı oruç, ibadet ve sabır ayıdır. Allah’ın rahmet ve bağış kapılarının açıldığı aydır. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) Ramazan ayında içtenlikle yapılan dua, ibadet ve iyiliklerin Allah katında daha değerli olacağını bildirmiştir.
Ramazan ayının yaşayışımız üzerindeki etkileri. Gerçekten Ramazan ayının yaşayışımız üzerinde ayrı bir etkisi vardır. Bu ayın yaklaşması ile birlikte hazırlıklara başlanır. Ramazan boyunca yiyeceğimiz özel yemeklerin malzemelerini önceden alırız. Evlerimizde genel temizlik yapılır. Çevremizde bazı camilerin minarelerine mahya denilen “Hoş geldin Ya Şehri Ramazan” gibi yazılar görürüz. Radyolar, televizyonlar özel ramazan programı yaparlar. Ramazanda oruç açma vaktinin ayrı bin neşesi vardır. Bütün aile bireyleri hep birlikte sofraya oturur, oruç açma vaktinin gelmesi beklenir. Ezan veya top sesinin duyulmasıyla birlikte oruçlarımızı dua ile açarız. O meşhur dua kulaklarınızda çınladı dimi? “Allah’ım senin rızan için oruç tuttum, sana inandım, sana güvendim. Senin rızkınla orucumu açtım. Ey, bağışlaması bol Rabbim; beni, ailemi, milletimi, devletimi ve bütün inananları koru. Rahmetini ve yardımını esirgeme. Bizlere yaşama sevinci ver. Her türlü güçlüğe karşı dayanma gücü ver. Senin her şeye gücün yeter. Amin.” Biz insanlar normal zamanda yapmadığımız ya da yapamadığımız ibadetleri Ramazan ayında yaparız. Yemeğimizi yedikten sonra dua ederek Allah’a şükrederiz. Sonra akşam namazını kılar ve teravih namazı için hazırlıklara başlarız. Bu ayda camiler dolar taşar. Ramazan ayı gerçekten bir ibadet ayı olarak yaşanır. Namaz ve Orucun yanında aynı zamanda bir yardımlaşma ayıdır. Bu ayda yoksullar, düşkünler daha çok hatırlanır. Geleneğimizde yakınlar, komşular, yoksullar iftara çağrılır. Maddi durumu iyi olmayanlar için iftar sofraları düzenlenir. Oruç ibadeti zor bir ibadet olmasına rağmen çoğu insan oruç tutar. Normalde namaza üşenen insanlar farz olunan namazlar haricindekilerini bile kılarlar. Oruçlu olan ve namazı kılan insan haliyle normal zamanlardan daha fazla Allah`ı anar, Onunla ve dinle ilgili sohbetler yapar. Bu ayda İftar ve Sahur programları yapılır. Çoğu insan normal zamanda konuşmak isteyipte konuşamadığı dini konuları kendiliğinden bu programlarda açarlar. İnsanların dinle ilgili meşguliyeti artar. Ramazan ayının böyle bir özelliği ve güzelliği de vardır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.