07 Ağustos 2024 Çarşamba
Evrenin işleyişi, mevsimler, hayat hepsi iç içe geçmiş ve birbirinden etkilenen birer döngüden ibaret. Tıpkı her kışın arkasından yazın, her fırtınanın arkasından sükûnetin gelmesi gibi hayatımızda da güzel ve kötü günler birbirinin peşi sıra gelir. Her zifiri karanlık mutlaka aydınlıkla biter. Sıkıntılar, üzüntüler de öyle. Bu nedenle hastayken iyileşeceğini, üzgün olduğunda daha güzel olayların bunu unutturacağını, sıkıntıların yerini sevinçlerle değiştireceğini, her başlangıcın bir sona, her sonun yeni başlangıçlara gebe olduğunu unutmadan yaşamak gerekiyor bu hayatı. Aslında evrende, mevsimlerde, günlerde olduğu gibi hayatta da bir son yok, bitmeyen bir döngü var. Bir son olarak görülen ölüm bile aslında yeni bir başlangıç, bedenin doğaya, ruhun kâinata dönüşü.
Baharları çok severim. İlkbahar yenilenmeyi, tazelenmeyi hatırlatır bana. Ve her zaman temizliği, sadeliği çağrıştırır. Bundan olacak her bahar sadece evimi dip bucak temizleyip fazlalıklardan arındırmak değildir bahar temizliği benim için. Hayat temizliği de yaparım kafamda. Kötü anıları süpürürüm önce hafızamın kıvrımlarından, onların hatırladıkça beni hâlâ etkisine alan üzüntüsüyle birlikte atarım çöpe. Tavan arasına attığım eski saksıyı bendeki bütün kötü çağrışımlarıyla birlikte kovarım evimden.
Bir zamanlar hayatımıza girmiş, bazısı az, bazısı çok önemli yerler tutmuş ama bir şekilde hayal kırıklığına uğratmış arkamızdan vurmuş insanlar vardır ya hayatımızda, kıyıp da resimlerini atamadığımız; işte onlar da artık alıyorlar bu temizlikten nasiplerini eğer görmek bana acı veriyorsa. Çünkü artık biliyorum hatırlamak sadece acı veriyorsa hiç yeri olmamalı hayatımda.
Dünü geri getiremeyeceğimi çok iyi biliyorum artık. Gelecek için endişelenmenin yersiz oluğunu bildiğim gibi. Yersiz çünkü bazı gerekli önlemleri almanın dışında geleceğimizi tayin etmemizin bir yolu yok. Bugün bir resim gördüm, mezar taşında” yarın için endişeleniyordu, bu akşam öldü” yazıyordu. Ne kadar anlamlı değil mi? Bence gelecek için aşırı derecede endişelenen birini kendine getirmek için bu resmi açıp göstermekten başka yapılması gereken hiçbir şey yok.
Ölümü demişken, onu çağrıştırsa da sonbaharları da çok severim. Her ne kadar dallar bomboş kalsa, yapraklar kuruyup rüzgârın önünde savrulsa, un ufak olsa da severim. Çünkü bilirim, bunlar olmazsa, arkasından kış gelmezse hiç yeşermez o doğa. O kuru yapraklar toprağa karışmazsa, o çiçekler kuruyup tohumlarını dökmezse bir daha rengârenk olmaz dünya.
Tıpkı bir kelebeğin kozasından kendi başına çıkmazsa, başkası yırtarsa o kozayı, hayatta kalamayacağını bildiğim gibi zorluk çekmeden, hiç sıkıntı yaşamadan, ağlamadan, üzülmeden bu dünyada nasıl yaşanacağını öğrenemeyeceğimi, ağlamaya razı olmazsam gülmeyi de öğrenemeyeceğimi de biliyorum artık.
Hani çocuklarımız hiç üzülmesin, zorluk çekmesin, mutlu olsun diye her şeyi hazır koyuyorsunuz ya önlerine gençler; kötü haber. Onlar daha çok üzülecekler böyle devam ederseniz. Çünkü öyle bir dünya yok. Dünyada acının da, zorluğun da, üzüntünün de olduğunu bir an önce öğrenmeleri gerek. Önemli olan hiç üzülmemeleri değil, üzüldüklerinde yanlarında olacağınızı bilmeleri.
O yüzden en başta bu döngüyü anlatın onlara. Evet, bu yol uzun, ama sonunda ödül var. Bu ödev zor ama sonunda başarı var. Bu hedef zorlu ama sonunda tatmin var.
Kış çok zor, ama sonunda bahar ve yaz var. Ve yazın sıcak günlerinden sonraki sonbaharda mutlaka yeni bir kışa gebe. Bunu unutmayıp geçmişin üzüntülerinden her bahar temizliğinde kurtulmak, geleceği de getirebileceği acı ve üzüntüleri de tıpkı beraberindeki mutluluk ve sevinçlerle beraber kabullenerek sonbaharlara kışlara güçlü girmek gerek.
Nice baharlara