BESİNLERİ Mİ TÜKETİYORSUNUZ? DUYGULARINIZI MI?

Yeme Bozukluğunun Psikolojisi

Değerli okurlarım, sizleri sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Bu yazımda sizlere ‘Yeme Bozukluklarının Psikolojisi’nden bahsetmek istiyorum.

Yaşamımıza giren her şeyle bir ilişki kuruyoruz.  Yemekle de bir ilişkimiz var. Nefes kadar yaşamsal bir ihtiyaç yemek yeme.  Yemek yeme konusunda sağlıklı olan; sürekli aklında yemenin olmadığı, bedeniyle uğraşın olmadığı, kiloyla ilgili kafasında endişelerin çok fazla olmadığı bir hal. Acıkınca yediğimiz, doyunca da yemeyi durdurduğumuz bir hal, ihtiyacımız olduğunda onu tükettiğimiz zaman daha sağlıklı ve normal yeme davranışından bahsediyoruz.

Haz almak, keyif içinde yemek yiyoruz. Buna örnek olarak tatlıyı verebilirim. Sosyalleşmek için de yemek yiyoruz. Uzun masalarda buluşup yemek yeme, bayram sofralarında buluşmak gibi. Yemeği sadece duygularla değil pek çok şeyle birleştiriyoruz. Yemek ve duyguları tamamen birbirinden ayırmak mümkün değil. Her yemek sonrası serotonin gibi hormonlar salgılandığı için bir duygu da hissediliyor doğal olarak. Tüm bunlar da oldukça normal.

Peki ne zaman yemek yeme anormal oluyor? Birey, yemek yemeyi hayatındaki tek haz noktası yaptığında; acıyı, can sıkıntısını hissetmekten kaçmak için yemeyi bir araç olarak kullanıyorsa o zaman yeme bozukluğu davranışından bahsedebiliyoruz. Atıştırmak ve aç olmadan keyif için yemek rutin haline geldiğinde ve kişinin hayatında sosyal, psikolojik ve kişisel olarak olumsuz yönde etkilemeye başladığında. Bununla birlikte yeme bozukluğunu tanımak kolay olmayabilir çünkü birçok formda karşımıza çıkabiliyor.

Yeme bozukluğu: kişinin beden şekli ve kilosuna olması gerektiğinden daha fazla anlam yüklemesi. Gün boyunca zihnin; yemek, kilo ve kalorilerle ilgili meşgul olması, aynı zamanda kontrol etme hissi oluşturması. Kadınlarda daha sık görülüyor. Tipik vakalar genellikle 12-18 yaşında ergenlik dönemiyle başlıyor.

GENEL OLARAK 3 GRUBA AYRILMAKTA:

•Aneroksiya Nevrosa: tutku derecesinde zayıflama arzusunun olduğu, ciddi şekilde kilo kaybetmenin yaşandığı, olabilecek en az kiloda olma durumundan yüzde on beş daha altında olunduğu durum. Tüm bunlara rağmen yine de kendini kilolu görüp, yeterince zayıf olduğunu düşünmüyor.

•Bulumia Nevrosa: zayıflama arzusuyla birlikte şişmanlama korkusunun olduğu, tıkınırcasına yeme ataklarının olduğu ve sonrasında hızla bunu telafi etme arzusunun olduğu durumlar. Yemek yeme sonrası kusma, aşırı egzersiz yapma gibi.

•Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu: Bireyin çok kısa sürede çok fazla kaloriyi vücuduna alması. Canı acıyana kadar yemeye devem etmesi olarak karşımıza çıkıyor.

Bu 3 yeme bozukluğu çeşidi süreç içerisinde birbirlerine dönüşebiliyorlar.

En az üç ay boyunca haftada bir kez aşağıdaki durumları gözlemliyorsanız mutlaka bir uzman desteği almanız yararınıza olacaktır. Normalden daha hızlı beslenmek. Rahatsız edici bir şekilde doyana kadar gıda tüketmek Aç hissetmese bile tüketmek ve çok miktarda tüketmek. Ne kadar yediğinden utandığı ve depresyona girdiği için sürekli yalnız kalmayı tercih etmek. Yemek yeme sonrasında kendinden iğrenmek, depresyonda veya suçlu hissetmek şeklinde.

Yeme bozukluklarının temelinde yatan düşünce kalıpları: Sık sık tartılmak, küçük değişikliklerin bile çok büyük etkilemesi. Ya da hiç tartılmamak, bundan kaçınmak.  Bedene, özellikle hoşlanmadığınız yerlere sık sık aynada bakmak odaklanmak ya da aynalardan kaçmak. Beden imgesini kötülemek, kıyaslamak. Kilo ve görüntüden bağımsız olarak şişman hissetmek. Bu yüzden sosyalleşmekten kaçınmak.

Yeme bozukluğu, pek çok sebepten oluşabiliyor var olan bozukluğun ortaya çıkma sürecinde bir değişim söz konusu. Evlenme boşanma, okul değişimi gibi dönemlerde var olan yeme bozukluğunun ortaya çıktığını gözlemliyoruz. Yeme bozukluğu olan kişiler duyguları düzenlemek, duyguları tanımlamak ve hissetmek oldukça zorlanıyorlar.

Sadece can sıkıntısı, hüzün üzüntüden kaçmak için değil bazen de birey mutlu olmayı hak etmediğini düşünüyorsa da yemek yemeye yönelebiliyor.  Yaşanan duyguyu tanımlayamadığı zaman da yemeğe yöneliyor. Bireyin bir şey hissetmeye ihtiyacı var ve en tanıdığı bildiği duyguya yöneliyor o da yemek yedikten sonra hissettiği suçluluk ve pişmanlık oluyor. Bunların hepsi otomatik olarak gelişmekte. Yani her şey duygularımızla olan ilişkimizle ilgili.

Beslenmek bir öz bakım. Açlık ve tokluk hissi de bir ihtiyacın sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Biz dünyayı algıladığımız biçimde deneyimliyoruz. Yemek yeme tutumunu farklı anlamlarla birleştiren insanlarda yeme bozukluğuyla karşılaşıyoruz. Bu bir besin, bu seni besleyen bir şey. Bu senin öfken ya da utancın değil, mutluluğun ya da heyecanın da değil. Sen duygularını yemiyorsun. Sadece beslenmek için yemek yemelisin. Beslenmenin doğasında zaten haz vermek var, serotonin salgılanıyor. Bunun ötesinde her mutsuz olduğunuzda, mutluluğu oradan almaya çalışınca farklı bir anlam, bir duygu yüklenmiş oluyor. Bunun sonucunda da hasarlı düşünce sistemleri oluşmaya başlıyor. Yeme bozukluğu yaşayan insanlar iyileşme aşamasında aslında bakıldığında zor bir şeyi başarıyorlar. Terapide bu düşünce sistemlerini sağlıklı şekilde yeniden yapılandırıyoruz. Bireyin düşünceleri dönüştükçe duyguları da daha sağlıklı hale geliyor. Böylelikle davranışlara yansıyor. Davranışlar da sağlıklı bir şekilde değişmiş ve dönüşmüş oluyor.

PSİKOLOJİK DANIŞMAN- Merve Nur KURBAN