‘BİR ÖMÜRLÜK MİSAFİR’
Merhaba değerli sanat tutkunları, yine buram buram sanat kokan yazımla karşınızdayım, hemde çok özel ve genç bir yetenek Hasan Basri İNAN…Portreler üzerinden açığa çıkan eskiye olan yakınlık, siyah-beyaz fotoğrafların yağlı boyaya geçişinin ön zeminini hazırlamaktadır. Portre’nin, “Fotoğrafik Görüntü” temsili üzerinden hazırlan ve onları geleneksel çini ve kilim motifleriyle destekleyen yeni anlam arayışlarını da beraberinde getirmektedir. Fotoğrafik görüntünün içinde yer alan imge, onu yansıtan zaman algısını anlaşılabilecek bir biçimde somutlanmıştır. Resmedilen figürün siyah-beyaz olması, geçmiş zamanlardan bir felsefeyi uzak zamanlardaki köklerinden günümüze taşırken, kimi zaman resimlenen anonim portreler, kimi zaman aşina olduğumuzu sandığımız bir dervişin, kimi zamansa saraylı bir hanımefendinin tasviri olarak betimlenmektedir. Topluma mal olmuş, hakkında görsel verinin bulunmadığı kimselere suret inşa etmek, Anadolu’nun derin kültürüne kadar izler bırakmaktadır. Bir nakkaş duyarlığında işlenen arka plan, işlediği motifin renkli yüzü ise insan üretimi eserlerin zamana meydan okuyan yanına işaret etmektedir. Ressam Hasan Basri İNAN’ın Kendisi,eserleri,ve tekniğinden oluşan bilgileri sizin için derledim. Karaca Kültür Merkezi İzmir’de ilk kişisel sergisi gerçekleşecek olan ‘Bir Ömürlük Misafir’ isimli sergide kuru fırça tekniğiyle yaptığı çalışmalarla resme fotoğraf tadında bir izlenim veren İNAN’ın sergisi 13 Nisan da açılıyor.
- Meryem İpek: Öncelikle sizi tanıyalım.
- Hasan Basri İNAN: 1992 yılında Malatya’da doğdum. İlk, orta ve lise eğitimini Mersin’de tamamladım. 2011 yılında Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ne dereceyle girdim. 2015 yılında Seramik Bölüm birincisi ve Güzel Sanatlar Fakülte ikincisi olarak mezun oldum. 2015 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, Seramik Bölümü, Yüksek Lisans Programını 1.lik ile kazandım. 2011 yılından beri, Ressam Ahmet YEŞİL’ in rehberliğinde çalışmalarımı sürdürmeye devam ediyorum. Bu eğitim süreci, Ahmet hocamın yol göstericiliği ile devam ediyor.7 kişisel, 60’dan fazla karma sergi, 10’dan fazla ulusal ve uluslararası jürili sergiler, Workshoplar, Sempozyumlar ve Çeşitli Etkinliklerde yer aldım. 5 Ulusal, 5 Uluslararası ödülüm bulunmaktadır. Almanya, Fransa, İngiltere, Portekiz ve İspanya’da karma sergilere katıldım. 2018 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Seramik Bölümü Yüksek Lisansımı tezimi yazarak mezun oldum. Tez konusu, “Seramik Form ve Yüzeylerde Resimsel Anlatımlar ve İmgelerdi.” 2016 yılından bu yana çalışmalarını Mersin’deki atölyemde sürdürmekteyim.
-M.İ: Resme Nasıl Başladınız? Başladıktan sonra destekçileriniz kimlerdi.?
-H.B.İ: Resme olan yakınlığım küçük yaşlarla başladı. Babamın bana yaptığı resimler o zamanlarda hep güzel gelirdi. Ondan kaynaklı bende resim yapamaya başladım. İlkokul ve ortaokulda yaptığım resimler öğretmenlerim tarafından hep sınıf panosuna ya da okulun panosuna asılırdı. Böyle olunca ben daha çok resim yapmaya başladım ve resim yaptıkça da mutlu oluyordum. Ortaokuldayken sınıf öğretmenimiz bizlere, “ileride hangi mesleği yapmak istiyorsunuz” konulu bir kompozisyon yazmamızı istemişti. Ben oraya iki şey yazmıştım. İlki futbolcu olmak, ikincisi ressam olmaktı… 9 yıl amatör olarak bazı kulüplerde futbol oynadım. Daha sonra futbolu bırakıp resme yöneldim. Resme yönelmemde dayımın rolü büyüktür. Güzel Sanatlara hazırlık kursuna gittim. Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nü kazandım. Bu sırada yolum Ahmet Yeşil ile kesişti .Bu benim dönüm noktam oldu diyebilirim. Ahmet Yeşil’in benim üzerimde tarif edilemeyecek kadar emeği vardır. Desteğini benden hiç esirgememiştir. Üniversite de seramik eğitimi alırken diğer yandan evimin odasında resim yarışmalarına hazırlanıyordum.. Katıldığım ilk resim yarışmasında Ahmet hocamın bana verdiği tuvale resim yapmıştım ve o resimle de ödül almıştım. Bunun bendeki yeri çok özeldir. Hala o resmi saklarım. Ne kadar da almak isteyen kişiler olduysa, kimseye veremedim. Bazı şeylerin manevi değeri, maddi değerden daha ağırdır. Bir sonraki yıl yine bir resim yarışmasına katılmıştım. Yine tuvalimi Ahmet hocam vermişti. Ve yine ondan da ödül almıştım. O resimde hala bende duruyor. Keşke her insanın hayatına böyle derinden dokunan ve o kişiyi özel hissettiren birisi olsa diyorum. Ahmet Yeşil ile beraber yurtiçi-yurtdışı sergilere, sempozyumlara gidiyoruz. Bizleri oradaki sanat ortamıyla tanıştırıyor. Şunu çok rahat bir şekilde söyleyebilirim ki, bana göre Ahmet Yeşil kendi döneminin en büyük sanatçısıdır! Ben de böyle bir ustanın yanında yer aldığımdan dolayı çok onur duyuyorum.
- M.İ: Resimleriniz hakkında teknik bilgi verirmisiniz ?
-H.B.İ. Teknik bilgilerinden söz etmek gerekirse, resimlerimi tuval üzerine yağlı boya ve akrilik olarak çalışıyorum. Resmin içinde yer alan figür monokrom bir şekilde tuvale aktarılıyor. Burada kuru fırça tekniğini kullanıyorum. Tek bir renkle ve ince dokunuşlarla foto-gerçekçi çalışmalar ortaya çıkartıyorum. İnce ayrıntılarla uğraşmayı sevdiğim için bu konuda hiç sıkılmadan resim yapabiliyorum. Arka planda bazen bir Anadolu kilim motifleri yer alırken bazen de Selçuklu ve İznik çinileri yer almaktadır. Bunlar da ince bir işçilik ile yapılmaktadır. Ortalama bir resim 2 ile 3 hafta arasında bitiyor. Resmin boyutuna göre bu süre daha da artabiliyor. Portreler üzerinden açığa çıkan eskiye olan yakınlık, siyah-beyaz fotoğrafların yağlı boyaya geçişinin ön zeminini hazırlamaktadır. Portre’nin, “Fotoğrafik Görüntü” temsili üzerinden hazırlan ve onları geleneksel çini ve kilim motifleriyle destekleyen yeni anlam arayışlarını da beraberinde getirmektedir.
Fotoğrafik görüntünün içinde yer alan imge, onu yansıtan zaman algısını anlaşılabilecek bir biçimde somutlanmıştır. Resmedilen figürün siyah-beyaz olması, geçmiş zamanlardan bir felsefeyi uzak zamanlardaki köklerinden günümüze taşırken, kimi zaman resimlenen anonim portreler, kimi zaman aşina olduğumuzu sandığımız bir dervişin, kimi zamansa saraylı bir hanımefendinin tasviri olarak betimlenmektedir. Topluma mal olmuş, hakkında görsel verinin bulunmadığı kimselere suret inşa etmek, Anadolu’nun derin kültürüne kadar izler bırakmaktadır. Bir nakkaş duyarlığında işlenen arka plan, işlediği motifin renkli yüzü ise insan üretimi eserlerin zamana meydan okuyan yanına işaret etmektedir.
-M.İ. Neden genelde “Derviş” portreleri yapıyorsunuz?
- H.B.İ: Ben Bektaş-i gelenekleriyle büyütüldüm. Çocukken evimizde sürekli deyişler ve türküler söylenip, bağlama çalınırdı. Benim yaşıtımdaki çocuklar okuldaki müzik dersin de pop şarkılar söylerken, ben türkü söylerdim, Yunus Emre’den şiirler okur, Aşık Veysel, Ruhi Su, Pir Sultan Abdal, Arif Sağ, Kul Himmet ve daha nicelerinden türküler söylerdim. Sınıftaki arkadaşlarım bunların nasıl şarkı olduğunu, güzel olmadıklarını söylerlerdi. Bende onların Pop şarkılarını anlamazdım… Aradan yıllar geçmesine rağmen hâlâ Atölyem de resim yaparken mutlaka türkü/deyiş dinlerim.
Resimlerimde yer alan dervişler, Bektaş-i dervişleridir. Demem o ki, dervişlerin çıkış noktası, daha çocukluk yıllarında aşina olduğum türkülerdendir. Sanatçı da bir derviş timsalidir. Nasıl dervişler Hakk yolunda ilerleyip, insan-ı kâmil olma yolunda çilelerini dolduruyorlarsa, sanatçı da bu disiplinle ilerlemelidir. Dervişin gönlü toprak misalidir, gönlüne sevgi tohumundan başka bir şey ekmez. Sanatçının gönlüde temiz olmalı, başkalarının ne yaptığı, ne söylediği umurunda olmamalı. Bu yolda doğru ve emin adımlarla yürümelidir.
-M.İ: Son olarak sizin gibi genç Sanatçılara neler önerebilirsiniz. ?
-H.B.İ: Genç sanatçılara, girdikleri bu yoldan ne pahasına olursa olsun geri dönmemelerini önerebilirim. Maddi ve manevi karşılarına çok büyük engeller çıkacaktır, sıkılmadan, bıkmadan düşe – kalka bu yola devam etmeleri gerekir. Benimde yaşadığım çok zorluklar oldu. Bunların en basiti, atölyemi açtığım ilk zamanlar maddi anlamda sıkıntıya girdiğim dönemlerdi. Ben o dönemde pes etmiş olsaydım büyük ihtimalle özel bir kurumda eğitmenlik yapıyor olurdum. Sanat peşinde koşturuyor olmazdım. Malzeme bulamadığım, alamadığım zamanlarda elimde olanlarla yetiniyordum. Onları en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyordum. Bu söyleyeceğimi çok az sayıda insan biliyor. Bazen yolda yürürken büyük çöp konteynırlarının içine ve etrafına şöyle hafiften bakınırdım. İşime yarayacak bir şeyler var mı? Diye. Bazen oralardan bulduğum nesneler, yaptığım seramik çalışmalarıma çok önemli bir katkı sağladı. İnsanların farkında olmadan çöpe attıkları nesneler, benim gibi insanların farkına varıp, o nesneyi çöpten alması ve o nesneye yenilikler katarak sanatsal bir nitelik kazandırma çabasında bulundurması, bu süreci daha özel kılmaktadır. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Bu röportaj için sizlere çok teşekkür ederim. Sizin gibi sanata ve sanatçıya değer veren insanlar olduğu sürece, bizlerde üretmeye devam edeceğiz.
-M.İ: Verdiğiniz bilgiler ve yorumlarınız için ben çok teşekkür ederim. Sanatla kalalım.