DİNDARLIK İNSANIN YARADILIŞINDA VARDIR
754 okunma

DİNDARLIK İNSANIN YARADILIŞINDA VARDIR

ABONE OL
05/08/2022 11:55
DİNDARLIK İNSANIN YARADILIŞINDA VARDIR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla Din; akıl sahibi şuurlu insanları, kendi irade ve arzularıyla, hayırlı, iyi ve güzel olan şeylere sevk eden ilahî kanun; kemale ermek için tutulacak en doğru yoldur. İmâm-ı Azam dîni; iman (dil ile ikrar, kalp ile tasdîk), İslâm (Allâh’ın emirlerine telsi olmak, itaat etmek) ve hükümlerin hepsine birden verilen isim şeklinde tanımlamıştır. Din inanma, ibadet etme, dua etme ve vecd hali gibi heyecanları; fert, aile ve toplumla ilgili bir takım kuralları içine alan bir kurumdur. Başka bir ifadeyle din, insanın Allah ile, insanın diğer insanlarla ve insanın kainat ve içindeki eşya ile olan ilişkilerini tanzim eden bir kurumdur Peygamberler aracılığıyla tebliğ edilen bu ilâhi kanun; yaratılışı ve yaratılış gayesini, ölüm ötesini, Yaratana ve yaratılmışlara karşı vazifeleri, hangi işlerin hayırlı, iyi, faziletli, hangi işlerin kötü ve zararlı olduğunu öğretir; insanlara, hidayet ve saadet yollarını gösterir. “Bir olan Allâh’a ibadet, insanlara iyi muameleden ibaret” sözü, dinin tarifinin özü sayılabilir. Buna göre din, insana şuurlu bir hayat yaşama imkanı sağlar. İnsanın değerini yüceltir. Ondan bencillik duygusunu ve gururu kaldırır. Fedakarlık, iyilik ve adalet duygularını geliştirir. Hakkı sevmeyi ve korumayı öğretir. Kişiyi karamsarlıktan ve ümitsizlikten kurtarır; iyimserlik ve kararlılık kazandırır. Sadece Allâh’ın huzurunda eğilmeyi ve sadece ona kul olmayı öğretir. Dindarlık ise; din kurallarına bağlılık, dinî inancın güçlü olması anlamına gelir. Başka bir ifadeyle dindarlık, üstün ve sonsuz bir varlığa karşı duyulan içten bir sevgi ve saygı, O’na karşı mutlak bir bağlılık duygusudur. Dindarlık, insanın iman-amel temelinde ortaya koyduğu dinî tutum, deneyim ve davranış biçimini; inanılan dinin emir ve yasakları doğrultusunda yaşamayı ifade eden ve inanç, bilgi, tecrübe, ibadet, etki gibi boyutları olan bir olgu olarak anlaşılabilir Din Duygusu ve Dindarlık İnsanın Doğasında Mevcuttur İnsan din duygusuyla dünyaya gelen bir varlıktır. Evrensel bir olgu olan din, insanla beraber varolmuş ve insan oldukça da var olacaktır. Tarihin her döneminde ve dünyanın her yerinde az da olsa, dinsiz insana rastlamak mümkün olmakla birlikte, bugüne kadar top yekun bir toplumun dinsiz olduğuna tarih şahit olmamıştır. Toplumun bulunduğu her yerde mutlaka bir din bulunmuştur. Hatta bu konuda, insanların medenî veya gayrimedenî olması arasında fark yoktur. Batılı tarihçi ve ahlakçı Plütarhos şöyle demektedir: “Dünyayı gezip dolaşınız. Edebiyatsız, kanunsuz, servetsiz… şehirler bulabilirsiniz. Fakat mabetsiz, mabutsuz, duasız, kurbansız bir tek şehir, hiçbir vakitte görülmemiştir. Yeryüzü, en tenha köşelerine, bucaklarına kadar ibadet tezahürlerinden hiçbir zaman hali kalmamıştır.” Yüce Allâh bu hususu, şöyle ortaya koymaktadır: “(Rasulüm!) Yüzünü, hanif olarak dine, Allâh’ın insanları yaratmış olduğu fıtrat dinine çevir. Allâh’ın yaratışında değişme yoktur. İşte, en doğru din budur. Fakat, insanların çoğu, bunu bilmezler.” Her insan, kendisini yaratan, yaşatan, olgunluğa eriştiren, sayısız dünya nimetlerini kendisine veren Yüce Varlığı idrak edecek özellikte yaratılmıştır. İnsanın bu özelliği Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır: “Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye, Rabbın, Ademoğlunun sulbünden zürriyetini alıp, onları kendilerine şahit tuttu ve‘Ben sizin Rabbınız değil miyim?’ dedi, onlar da, ‘Evet şahit olduk’ dediler.” Sovyetler birliğinin dağılmasından sonra toplumda dinî hayatın süratle canlanması, din olgusunun insanın tabiatında bulunduğunun en güzel göstergesidir. Dindarlığın Boyutları ve Dindarlık Tezahürleri Dindarlık, inanç ve uygulama şekillerini kapsayan bir kavram olup, genel anlamda birbiriyle ilişkili iki boyutu bulunmaktadır: 1. Bireyin kendi iç dünyasına yönelik inanç boyutu; 2. İnananın günlük davranışlarına ve faaliyetlerine yansıttığı davranış boyutu.” Dindarlığın, samimi ve gösterişçi dindarlık şeklinde iki tipi bulunmaktadır. Bireyin iç dünyasına yönelik inanç boyutunda gösteriş söz konusu değildir. Ancak dışarıya yansıyan davranış boyutu ise, inancın gereği olarak samimî olabileceği gibi, gösterişçi de olabilir. Dindarlığın dışa yansıyan boyutu, ferdin Yüce Allâh’a eksiksiz ve samimi inancını gösteren ibadet şeklinde ve ferdin kendisiyle, diğer insanlarla ve hatta insan dışındaki canlılarla ilişkilerinde tezahür eder. Dinî hayat veya dinin ferdî ve sosyal yönleri göz önünde bulundurulduğunda, dindarlığın boyutları şu başlıklar altında ele alınabilir: 1) Dindarlığın inanç boyutu, 2) Dindarlığın bilgi boyutu, 3) Dindarlığın ibadet boyutu, 4) Dinin hayata etkisi, 5) İbadetin ferdî ve sosyal fonksiyonu. a) Dindarlığın İnanç Boyutu Kişinin dinî inanç esaslarına bağlılığı ve bunun bir tezahürü olarak çeşitli mekan ve zamanlarda yapılan faaliyet ve ibadetlere katılması, onun dindarlığının bir göstergesidir. Buna göre bir Müslüman’ın, imanın ve İslâm’ın şartlarına inanması ve bunu açıkça ifade etmesi, onun Müslüman olduğunu, dolayısıyla dindar olduğunu gösterir. Bireyin söz konusu dini esaslara yönelik değerleri kabul ve hayatında tatbik derecesi, dindarlığının ölçüsünü göstermektedir. Dînî literatürde inanç, iman kavramı ile karşılanmaktadır. İman, Hz. Peygamber’in Allâh’tan getirdiği kesin olarak bilinen hükümleri tasdik etmek, onun haber verdiği şeyleri tereddütsüz kabul edip bunların gerçek ve doğru olduğuna gönülden inanmak demektir. İmanın hakikati ve özü kalbin tasdikidir. Bir kimse inandığını söylese de, kalbiyle tasdik etmedikçe iman etmiş olmaz.

İmanın değişmeyen aslî unsuru kalbin tasdiki olmakla birlikte, kalpteki inancın dil ile söylenip açığa vurulması, diğer insanların bilmesi açısından adetâ onun dünyevî bir şartıdır. Hz. Peygamber; “Kalbinde zerre miktarı iman olduğu halde ‘Allâh’tan başka tanrı yoktur, Muhammed O’nun elçisidir’ diyen kimse Cehennem’den çıkar” buyurmuştur İmanın geçerli olabilmesi için, imanın kişinin kendi tercihine dayalı olması; baskı, tehdit altında veya dünya hayatından ümit kesme durumunda gerçekleşmemiş bulunması gerekir Ayrıca iman eden kişi, iman esaslarından bir veya birkaçını inkar anlamına gelen tutum ve davranışlardan kaçınmalıdır. Mü’min, kesin olan dinî hükümlerin tamamını kabul etmeli ve bunlardan bir kısmını beğenmezlik yapmamalıdır. b) Dindarlığın Bilgi Boyutu İman ve amel ile bilgi arasında çok yakın ilişki bulunmaktadır. Eksik ve yanlış bilgiler üzerine sağlıklı bir dindarlık bina edilemez. Nitekim bidat ve hurafelerin çoğu samimî, fakat bilgisizce ortaya konan inanç ve davranışlardan doğmuştur. Her inanan kişi, neye inandığını bilmeli ve bu bilgisini gönülden teslimiyetle tasdik etmelidir. Kişinin ilme karşı kör davranması, kendisini dinsizliğin kucağına düşürebilir. Din duygusu ve dine olan ihtiyaç fıtri olduğundan, bilgisizlik şeytana tapmaya kadar götüren zararlı ve sapık akımların ortaya çıkmasına götürmüştür. İslam, bilgi ve iman boyutlarıyla cehaletin her türlüsünü kaldırmak için gönderilmiş en son dindir. İslâm’da Allah’tan hakkıyla korkup takva üzere yaşayabilme ilme bağlanmıştır. Kur’an’da, “Kulları içinden Allah’a karşı ancak, alim olanlar derin saygı duyarlar” buyurulmaktadır.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

Please disable your adblocker or whitelist this site!