GEÇMİŞE BAKIŞ ÖYKÜ TADINDA
715 okunma

GEÇMİŞE BAKIŞ ÖYKÜ TADINDA

ABONE OL
15/06/2022 12:36
GEÇMİŞE BAKIŞ ÖYKÜ TADINDA
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yıllar yıllar önce Yaradanın bizlere verdiği nefesi özgürce kullandığımız, bunun bize verilmiş bir nimet olduğunun farkına varamadığımız zamanlardı. Oysa yaşam nefesle başlar ve nefesle sonlanır, var oluşumuzun başlama ve bitiş sebebidir. Bizler çoğu zaman nefesimiz kesilince ya da nefesini kaybedenleri görünceye kadar nefesin önemini ve değerini anlayamıyoruz. Doğuşumuzdan itibaren bizlere verilmiş sıradanlık gibi görüyoruz. Tıpkı günlük yaşantılarımızın paha biçilemez bir güzellik mucize olduğunun farkında olmadığımız gibi.

Korona, biz insanlara ödül mü yoksa ceza mıydı? Belki de bazılarımız için ödül bazılarımız için cezaydı. Bu bizim olaya nasıl baktığımızla ilgili.

Her sabah uyanıp yeni bir güne başlamak, günlük yaşam ihtiyaçlarımız, nefes almak kadar sıradandı. Düşünebiliyor musunuz, her sabah hiçbir endişe duymadan evden sevdiklerimizi işe gönderebiliyorduk, çocuklarımızı da okula. Temiz nefes almak ve sağlıklı yaşam için yürüyüşe çıkabiliyorduk. Oysa oksijen kaynağımız olan doğa yaşamımızı sonlandırabilecek bir tehdit unsuru olmuştu artık. Eldivensiz ve maskesiz çıkamaz olmuştuk dışarıya. Bu o kadar tuhaf bir duygu ki anlatımı, tarifi çok zor. Bu duygunun tanımı kelimelerde anlam bulmuyor maalesef. Gönül rahatlığıyla uğurladığımız sevdiklerimizi savaşa gönderir gibi endişe ve kaygı ile uğurlamak bizim için bilinmezlik artık. Dedim ya bazen ödül bazen ceza olarak dönüyor bize bu korona günleri. Sağlıkçılarımız, canını dişine takıp gece gündüz bizler için çalışan sevdiklerinden ayrılıp görevini canı pahasına bırakmayan onuru ile yapan canlar. Üzerlerinde korunaklı kıyafetleri, maskeleri, eldivenleri ile bir astronot edası ile görevinin başında. Onların nasıl zor bir görevin ve sorumluluğun içinde olduklarını hissedip ürperdiğimiz ve belki de korktuğumuz görüntüler hep gözlerimin önünde. Görevlerini ve sorumluluklarını onuruyla yapmaları, fazlasıyla takdir edilmeye değer. Mesela büyüklerimiz, onlara yaşlılarımız demek istemiyorum onun yerine yaş alanlarımız diyorum. Gençlik ve yaşlılık insanın ruhundadır bence. Bir anda bütün dikkatler onların üzerlerine çekildi. Sanki virüs onlardan bulaşıyormuş gibi yanlış bir algı ile görmek istemediğimiz vicdanımızı sızlatan bazı onur kırıcı görüntülere şahit olduk. Bu da bizim bütünlemeye kaldığımız yaşayan kültürlerimiz ile ilgili bir sınavımızdı. Koronadan önce seyahat edebilme özgürlüğümüz vardı. İstediğimiz zaman istediğimiz anda, ülkeleve şehirler arası seyahatler yapabiliyorduk. Ama bunun nasıl bir özgürlük ve lütuf olduğunu bilmiyorduk. Mesela canımız sıkıldığında bir arkadaşımızı arayıp ya davet ediyor ya da dışarıda bir yerlerde oturup çay kahve eşliğinde muhabbetler edip keyifli anlar geçirebiliyorduk, bunun bize verilmiş bir mucize olduğunu anlamadan.

Hiç berberlerin, kuaförlerin bizim hayatımızda ne kadar önemli yer teşkil ettiğini düşünmüş müydük? Ne kadar değerlilerdi bizim hayatımızda? Bunu saç sakal birbirine karışınca anladık, kendi öz bakımlarımızı kendimiz yapmaya başladığımız an. Herkes yapabildiği kadar kendi saçını sakalını kendisi kesmeye başladı ya da aile fertlerinden rica etti. Nasılda bağlıymışız birbirimize bir zincirin halkaları gibi, farkına varamadığımız şekilde, yaşamımızı sürdürebilmek ve yaşamın akışına uydurabilmek için. Anne karnındaki bir bebeğin göbek bağı ile anneye ekli olduğu gibi, bunu tam anlamıyla gördük ve hissettik.  Bize tekrar şunu hatırlattı, yalnızlık Allah’a mahsustur insanlık daima birbirine muhtaçtır ve ihtiyacı vardır.

Tüm dünyaya sığamazken evlerimize sığdırdıklarımız, kendimize ve ailemize daha çok zamanlar ayırdığımız, dışarıya seyahat edemezken içimize seyahat ettiğimiz, değiştiğimiz, dönüştüğümüz bir acayip zamandı korona günleri. Neler yapmadık ki; balkonlarda şarkı söyleyenler, dans edenler, hayatında eline un hamur almayanların ekmek, pide yapma deneyimlemeleri, kendini keşfedenler, bekletilen kitapların okunması, arka arkaya iki üç film izleme zamanı bulmak… Daha önce de söylediğim gibi bazen ceza oldu bize bazen de ödül. Ceza gördüklerimizden ders almak, ödül gördüklerimizi hayatımıza katmak yaşam tarzı haline getirmek bizim kazancımız ve tercihimiz oldu. Ve inanıyorum ki birçok insan kendinde fark ettiği farklı yönlerini keşfettiği yeni yollara yelken açacak. Yaşam sonu belli olmayan bir senaryo gibi, seçtiklerimiz ve tercihlerimiz bizim yaşam yolundaki deneyimlerimiz, senaryonun sonunu belirleyecek ve yaşamdaki sınavlarımız olacak. Önemli olan neyin nasıl geldiği, olayın büyüklüğü veya küçüklüğü değil, bizim bunu nasıl karşıladığımız. Başımıza gelenleri, bize yaşatılan ve yapılanları yüreğimizde yumuşatıp hayata gülümseyerek ve pozitif bakabilmek. Her ne olursa olsun olanı, hayatın akışını olduğu gibi kabul ederek kabule geçmek ve şükredebilmek en büyük erdem ve başarı değil mi? Şimdilerde buna pollyannacılık dense de kendi adıma hep bir pollyanna bakışım vardır hayata. Mutlaka her şeyin bir çaresi vardır ve mutlu olmak için daima bir sebep bulunur derim kendime. Bunu basite indirgeyip pollyannacılık demek yerine derinleştirip tasavvuf demek daha uygun olmaz mı? bunu şimdilerde daha iyi anlıyoruz, mutlu olmak ve pozitif bakmak için ne kadar çok ve güzel sebeplerimiz varmış… Çocukça ve pozitif bakabildiğimiz, şükürlerimizin çok olduğu, güzelliklerle dolu günlerimiz olsun güzel insanlar…

Sevgiyle, hoşça ve güzelliklerle kalın…

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

Please disable your adblocker or whitelist this site!