Yıllar var ki ter içinde
Taşıdım ben bu yükü
Bıraktım acının alkışlarına
3 Haziran ’63’ü
Bir kırmızı gül dalı
Şimdi uzakta
Bir kırmızı gül dalı
İğilmiş üzerine
Yatıyor oralarda
Bir eski gömütlükte
Yatıyor usta
Bir kırmızı gül dalı
İğilmiş üzerine
Okşar yanan alnını
Bir kırmızı gül dalı
Nâzım ustanın
Gece leylâk
Ve tomurcuk kokuyor
Bir basın işçisiyim
Elim yüzüm üstümbaşım gazete
Geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
Şuramda bir çalıkuşu ötüyor
Uy anam anam
Haziranda ölmek zor!
1963’lerde yaşanılanları ben, ancak böyle dökebildim 1976’larda şiire.
-‘On üç yılda özümsemişim o olayları, on üç yıl sonra damıtabilmişim. O günleri yaşayıp da ozanlığa soyunanlar, elbette ki benden daha iyi yapabileceklerdir bu işi. “El elden üstündür, taa arşa kadar” demiş eskiler.’
Hasan Hüseyin KORKMAZGİL
Merhaba değerli sanat tutkunları, bir sanat sezonunu daha geride bırakıyorken, sezonun son sergisi olarak gerçekleştirdiğimiz ‘Sonsuzluk’ sergisi ile 7 Haziran’da kapanışı yapmış bulunacağız.
Yeni sezonda yine birbirinden değerli ressamların eserlerine ev sahipliği yapmaya devam edeceğiz. Haziran demişken yaz mevsimini çok sevmeme rağmen bir buruklukta taşırım yüreğimin köşesinde…
Orhan Kemal, Ahmet Arif, Nazım Hikmet Ran, Ahmet Haşim, Cahit Zarifoğlu, Cemil Meriç, Peyami Safa ve nice şairler, edebiyatçılar hep Haziranda ayrıldı aramızdan…Saygı, rahmet ve özlemle anıyoruz. Edebiyat, şiir, şair, felsefe, kitap, roman ve hayatmızda herbirimizin kendinde bir parça bulabileceğimiz sözleriyle büyük ustaların güçlü kalemleriyle güçlü aşkları, sevdaları, özlemleri ile bizlere bıraktıkları güzel miraslarıyla Haziranda bir bir aramızdan ayrıldılar. Bu sevda bazen bir sevgiliye bazen bir memleket sevdası olarak döküldü kalemlerinden. Yeri geldi gördükleri bir haksızlığı da kaleme aldılar, yeri geldi haklılıklarını ve mutluluklarını da… Böylesine güzel değerlere sahip olduğumuz için hem çok şanslıyız kendileriyle birebir tanışamamış, bir sohbet edememiş bireyler olarak da çok şanssız. Bunların içerisinde en anlamlı olan da bir sanat sezonunu büyük usta İbrahim Balaban ve Hasan Nazım Balaban’ın ‘Kalanlar’ını baba oğul sergisi olarak açmaktı. Sergi içerisinde hem ressam İbrahim Balaban vardı hem de resimlere şiir gibi işlenmiş gerçek hayattan alıntılarla Nazım Hikmet. Nazım’ın yanında çalışılmış bir tablo bazen resmin içinde Nazım’ın kendisi bazı resimlerde de Balaban ile tablonun bir ucundan tutulmuş resim içinde resmin Hasan Nazım Balaban’ın Nazım Hikmet’ten dolayı ismini almış olması yani film gibi bir sergi, gerçek hayatla iç içe tablolar herbir tablonun içimize işleyecek öğrendiğimde etkilendiğim sanatseverlere aktardığım bilgilerde tekrar tekrar heyecan duyduğum duygulandığım çok ama çok özel resimlerin hikayesi….
Yazımı sonlandırırken İbrahim Balaban’ın ‘Bahar’ isimli tablosundan etkilenerek yazdığı şiiri sizinle paylaşmak isterim. Değerli üstadlara saygı ve minnetle… Sanatla ve şiirle kalalım.
BALABAN’IN BAHAR TABLOSU ÜZERİNE
İşte seyreyle gözüm, hünerini Balaban’ın
İşte şafak vakti Mayıs ayındayız
İşte aydınlık:
Akıllı, cesur, taze, diri, insafsız…
İşte bulut:
Kaymak gibi lüle lüle
İşte dağlar:
Hem de mavi, hem de serin
İşte sabah seyranı tilkilerin
Uzun kuyruklarında ışık,
Sivri burunlarında telaşları.
İşte seyreyle gözüm:
İşte karınları aç, tüyleri diken, ağzı kırmızı
İşte dağ başında kurdun biri.
Kendi içinde duymadın mı sen
Aç kurdun öfkesini sabah vakitleri?
İşte seyreyle gözüm:
Kelebekler, arılar…
İşte kıvıl kıvıl devranı balıkların
İşte bir leylek
Mısırdan yeni gelmiş.
İşte bir geyik; daha güzel bir dünyanın hayvanı.
İşte seyreyle gözüm;
inin önünde ayı, uyku sersemi henüz
Sen aklından geçirmedin mi hiç?
Toprağı koklayarak, ayılar gibi dalgın yaşamayı
Bala, armuda, yosunlu loşluğa yakın,
İnsanın sesinden, ateşten uzak.
İşte seyreyle gözüm: sincaplar, tavşanlar,
İşte kertenkele, işte tosbağa,
İşte üzüm gözlü eşeğimiz, bir ağaç pırıl pırıl
Güzellikte insana en çok benzeyen
İşte çayır çimen:
Girin içine çıplak ayaklarım.
İşte kokla burnum:
Labadalar, ebe gömeçleri.
Ellerim ellerini, dokunun, okşayın, avuçlayın,
İşte anamın sütü,
Karımın eti,
Gülüşü çocuğumun.
İşte sürülen toprak.
İşte İnsan:
Dağın taşın, kurdun, kuşun efendisi.
İşte çırakları, işte poturunda yamalar
İşte karabasan.
İşte sağrılarında kederli, korkunç oyuklarında öküzleri.
On yıl mapusta yattı ama kaybetmedi
Umudunu Balaban.
İşte Seçköy’den Ali’nin kızı geliyor al taylarıyla tarlaya.
NAZIM HİKMET RAN
GÜNDEM
22 Aralık 2024GÜNDEM
22 Aralık 2024ÇEVRE
22 Aralık 2024EKONOMİ
22 Aralık 2024GÜNDEM
22 Aralık 2024GENEL
22 Aralık 2024GÜNDEM
22 Aralık 2024GENEL
22 Aralık 2024YAZARLAR
22 Aralık 2024ÇEVRE
22 Aralık 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.